Anasayfa » Fintech Girişimciliğinde Kurum içi Girişimcilikten Yararlanmak

Fintech Girişimciliğinde Kurum içi Girişimcilikten Yararlanmak

Yazar Şerafettin Özsoy

Startup dünyasındaki hareketlilik her geçen gün daha fazla artıyor. Yapay zekadan nesnelerin internetine kadar çok geniş bir skalada yeni yeni startup’ların kurulduğunu görüyoruz. Bu startup’lar aynı zamanda geleneksel sektörlerdeki iş modellerinin dijitalleşmesine ve dönüşmesine de öncülük ediyorlar. Benzer şekilde fintech startupları da finans sektörünün dijitalleşmesinde çok önemli roller oynuyor. Bugün birçok müşteri banka şubelerine gitmeden işlemlerini internet ve mobil şubeler aracılığıyla gerçekleştirebiliyor. Finans sektörünün mevcut büyüklüğü ve ortaya çıkabilecek yeni iş potansiyelleri düşünüldüğünde yeni fintech’ler için büyük fırsatların bulunduğunu söyleyebilmek mümkün. Fakat ülkemizde diğer startup  alanlarıyla kıyaslandığında fintech startup’larının sayısı göreceli olarak daha az. Her ne kadar iyzico, ininal, BTCTurk, paraşüt, Foriba gibi fintech başarı hikayelerimiz olsa da daha almamız gereken çok yol var.

Ülkemizde fintech startup sayısının az olmasına neden olan bazı sorunlar var. Bu sorunların en başlıca 3 tanesini şu şekilde açıklayabiliriz:

1.Yetersiz Yatırım Sermayesi Sorunu:

Startup ekosisteminin ülkemizde yaşadığı en büyük sorunlardan birisi girişimler için yeterli miktarda yatırım sermayesi bulamamak. Her ne kadar ülkemizdeki risk sermayesi şirketlerinin ve girişim hızlandırma programlarının sayıları artsa da startup’lara yapılan yatırım miktarları yetersiz kalıyor. Üstelik son yıllarda  ekonomide yaşanan sorunlar nedeniyle yapılan yatırım miktarları da geçen senelere göre daha düşük bir seviyede seyrediyor. Böyle bir ortamda fintech’lere yatırım yapacak yatırımcı bulmak daha da zorlaşıyor. Çünkü fintech startup’ları BDDK mevzuatlarına tabi ve almaları gereken lisans bedellerinin yüksekliği nedeniyle startup başına ihtiyaç duyulan yatırım miktarı da daha yüksek olmak zorunda kalıyor.

2.Yetersiz Tecrübe ve Bilgi Birikimi Sorunu:

Ülkemizdeki startup kurucularının birçoğu üniversiteden yeni mezun olmuş veya hala  öğrenci olan girişimciler. Yeni teknolojilere hızla adapte olabilmek ve onları ilk deneyimlemek konularında çok başarılı oldukları için dijital ekonomideki boşlukları hızla görüp sahaya kolaylıkla inebiliyorlar. Fakat bu girişimcilerinin başarıları çoğunlukla doğrudan son tüketiciye yönelik (B2C) ve kendi ilgi alanlarının sınırları içindeki iş alanlarında yoğunlaşıyor. Fintech girişimciliği ise bankacılık ve finans sektöründe kapsamlı bir tecrübe ve bilgi birikimi gerektiriyor. Bu tecrübeyi ve bilgi birikimini belli bir süre sektörde çalışmadan dışarıdan elde etmek çok güç. Dolayısıyla girişim sektörünün en başarılı profilleri olan genç girişimcilerin fintech alanında yer alması zorlaşıyor.

3.Düzenli Gelirin Getirdiği Konfor Alanı Sorunu:

Türkiye’de iyi üniversitelerden yeni mezun olan ve girişim ekosisteminde fintech girişimi kurabilecek potansiyele sahip parlak zihinlerimizin önemli bir kısmı orta gelir grubu ailelerin çocukları. Dolayısıyla ailelerinden alabilecekleri bir iş sermayesi bulunmamakla beraber belirli bir süre kendi geçimlerini maaşsız idame ettirebilecek kaynaklara da sahip değiller. Bu nedenle düzenli bir maaş gelirine ihtiyaçları yüksek. Sonuç olarak da bu gençleri girişimci yapmakta zorlandığımız için girişimcilik ekosistemine -özelde de fintech girişimciliğine- yapabilecekleri büyük katma değeri gerçekleştiremiyoruz. Üstelik bu profildeki gençlerin istihdamında en önemli payı en iyi maaş ve yan hakları sağlamakta yarışan bankacılık ve finans sektörü kuruluşları alıyor. Bu kişiler için zamanla maaş artışı, terfi, araç ve diğer yan haklarla beraber kaybedilebilecek şeylerin sayısı da sürekli artıyor. Bu da risk alma iştahını aynı hızda düşürüyor ve girişimci potansiyeline sahip yetenekli gençlerimizin startup kurma oranını düşürüyor.

Çözüm İçin Kurum İçi Girişimcilikten Yararlanmak

Bu 3 temel sorunu göz önüne aldığımızda ortaya konabilecek en başarılı çözümlerden birisi kurum içi girişimcilik olarak karşımıza çıkıyor. Bankacılılık ve finans sektöründe çalışan tecrübeli, yeni fikirler geliştirmeyi seven, girişimci ruhlu ama yıllarca çalışıp elde ettiği kazanımlarını riske etmekten çekinen kişileri kontrollü riskler aldırarak fintech girişimcisine dönüştürmek masadaki en olası çözüm. Kurum içi girişimcilik programları sayesinde çalışanlar hem mevcut işlerini devam ettirecekler hem de yeni fintech startup’ları kurabilecekler.

Kurum içi girişimcilikle fintech startup’ı çıkarmanın konunun 3 tarafına da win-win-win kazanımlar getirmesi mümkün. Birincisi programı uygulayan bankacılık ve finans sektörü şirketine. Şirket hem kendi çalışanının iş motivasyonunu ve işe bağlılığını arttırabilecek hem yeni ürün-hizmet geliştirme performansını yükseltebilecek hem de ortaya çıkabilecek fintech startup’ının en ucuz değerindeyken hisselerini elde etmiş olacak. İkincisi çalışanlara. Çalışan yıllardır içinde beslediği girişimci ruhunu risklerini azaltarak ortaya kolaylıkla çıkarabilecek ve kendini ispatlayarak tanınma, refah artışı gibi bir girişimcinin hedefleyebileceği hayallerine doğru yol alabilecek. Üçüncüsü de ülke ekonomisine. Yerli fintech’lerin artmasıyla beraber yeni istihdam olanaklarının ve vergi gelirlerinin artması gibi pek çok fayda oluşacak.

Sonuç olarak, kurum içi girişimcilik programları her zaman büyük başarılar getirir diye bir garanti yok. Ama dijital teknolojilerin, inovasyon yarışının ve sektörel rekabetlerin büyük bir hızla arttığı günümüz iş dünyasında kurum içi girişimcilik programlarının sunduğu avantajlardan yararlanabilmek için deneyip görmek şart.

İlginizi Çekebilir